Öğrenci Veli Derneği (Veli-Der) Kocaeli Şubesi, yeni eğitime öğretim yılının başlaması nedeniyle bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Veli Der Kocaeli Şube Başkanı Ayşe Irmak, “Ülkemizde her 5 çocuktan biri okula aç gitmektedir
Öğrenci Veli Derneği (Veli-Der) Kocaeli Şubesi, yeni eğitime öğretim yılının başlaması nedeniyle bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Veli Der Kocaeli Şube Başkanı Ayşe Irmak’ın açıklaması şöyle: ‘’Okullarımız bugün 2024-2025 eğitim öğretim yılına kapılarını açtı. Hatırlarsınız; ilkokulda bize öğretilen bir çocuk şarkısı vardı: Daha dün annemizin kollarında yaşarken, Çiçekli bahçemizin yollarında koşarken, Şimdi okullu olduk, sınıfları doldurduk, Sevinçliyiz hepimiz yaşasın okulumuz. Şimdi, bu güzel çocuk şarkısında olduğu gibi ne çiçekli okul bahçeleri kaldı, ne de okullar açıldığı için çocuklar sevinçli… Nasıl sevinçli olsunlar ki; uygulanan eğitim politikalarıyla çocuklarımızın sevinçleri, yüzlerindeki gülüşleri çalındı. Okulların açılışıyla birlikte, eğitim sisteminin yıllardır çözülmemiş/çözümü ertelenmiş; başta sağlıklı ve dengeli beslenme, sağlıklı suya erişim, okula ulaşım, MESEM ve çocuk işçiliği, okullarda laiklik karşıtı uygulamalar ve benzeri sorunlara, yenileri de eklenerek, velilerin ve çocukların üzerinde ağır bir yük oluşturmaktadır.
KAYIT PARASI
Daha okullar açılırken, ilk etapta okul aile birlikleri tarafından, veliler 5.000 liradan 200.000 liraya varan “kayıt parası” adı altında, Anayasaya aykırı olarak bağış yapmaya zorlanmaktadır. Bu konuda kamu okulları, özel okullarla adeta yarışmaktadır. Bunun dışında bir öğrencinin kıyafet, çanta ve kırtasiye masrafı, sınıf seviyelerine ve okul kademelerine göre 3.000 ila 6.000 lira arasında değişkenlik göstermektedir. Bu durum orta ve dar gelirli aileleri kara kara düşündürmektedir. Çünkü bu masraflar okulların açıldığı ilk günlerle sınırlı değildir. Kırtasiye giderleri, belirli gün ve hafta etkinliklerinde yapılan harcamalar, beslenme ve kantin giderleri, ulaşım giderleri gibi masraflar eğitim öğretim süresi boyunca devam etmektedir. Kırtasiye ve belirli gün ve haftalarda yapılan etkinlikler için giderler yaklaşık ayda 3.000 lirayı bulmaktadır. Servis ücretleri ise, 2024-2025 öğretim yılı için, İzmir bazında yapılan yüzde 20 zamla 0-3 km. arası mesafe 13.770 liradan 16.560 liraya, en uzun mesafe olan 35-40 km. mesafe 34.920 liradan 41.940 liraya çıkmıştır. Yine bir öğrencinin beslemesi için yapacağı kantin masrafı günlük en az 100 liradır.
EĞİTİM HAKKI ENGELLENİYOR
Bir öğrencinin ailesine bir aylık eğitim maliyeti, (öğrencinin servis yerine toplu taşım araçlarını kullandığını var sayarsak) 5.500 ila 12.000 lira aralığındadır. Ülkemizde asgari ücretin standart ücret haline geldiği, yani çalışanların yüzde 60’ının 17.000 lira aldığı düşünülürse bu ailelerin çocuklarını okutmak için ne kadar zorlandığını tahmin etmek zor değildir. Eğer ailede okul çağında iki veya daha fazla çocuk varsa, biri veya birkaçı eğitimden çekilmektedir. Eğitimden çekilenler de genellikle kız çocuklarıdır. Bu, eğitim hakkının engellenmesidir. Bu durum Milli Eğitim Bakanlığının varlık nedenine aykırıdır. Zira okul çağındaki çocukların eğitim hakkını kullanmasını sağlamak Anayasanın 42. Maddesine ve 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununa göre Bakanlığın asli görevidir. Bakanlık uyguladığı bu politikalarla görevini yerine getirmemektedir.
TEHLİKE ALTINDA
Peki, Bakanlığın uyguladığı bu politikalar sonucu eğitimin dışına çıkan bu çocuklarımız ne yapıyor? Bu çocuklarımız, ya MESEM aracılığı ile sanayiye gönderilerek merdiven altı işletmelerde tehlikeli ve ağır işlerde ucuz işgücü olarak çalıştırılarak emeği sömürülmekte ya dini cemaat ve tarikatların Kuran kurslarında bir tarikat şeyhinin müridi olarak yetiştirilmekte -ki buralarda çocuklarımızın başına nelerin geldiği hepimizin malumu- ya da çocuk yaşta evlendirilmektedir. Çocuklarımızın eğitim hakkının önünde büyük engel oluşturan ve daha önce çeşitli vesilelerle birçok kez değindiğimiz bu sorunlara, Bakanlığa sesimizi duyuruncaya kadar tekrar tekrar değineceğiz. Değerli veliler, Değerli Kamuoyu; Eğitim bir çocuğun en temel hakkıdır ve bu hak Anayasanın 42. Maddesiyle güvence altına alınmıştır. Hiç kimse -ki buna başta Bakanlık olmak üzere devletin bütün kurumları da dâhildir- çocukları eğitim hakkından mahrum bırakamaz, eğitim hakkını engelleyemez. Yani 42. madde uyarınca, eğitim herkese zorunlu ve devlet okullarında parasızdır.
OKULA AÇ GİDİYORLAR
Bu durumda; bir çocuğun okula ulaşımından, kılık kıyafetine, kırtasiye giderlerinden okulda bir öğün sağlıklı ve dengeli beslenmesine, sağlıklı ve temiz suya erişimine kadar her türlü ihtiyacının ücretsiz olarak karşılanması gerekir. Bu, Anayasal zorunluluk olmasının yanı sıra sosyal devlet olmanın da gereğidir. Ülkemizde her 5 çocuktan biri okula aç gitmektedir. Özellikle dezavantajlı bölgelerdeki okullarda, öğrencilerin yetersiz ve dengesiz beslenmelerinden kaynaklı kansızlık, öğrenme güçlüğü, bağışıklık sisteminin zayıflamasına bağlı olarak sık sık hastalanma, zihinsel ve fiziksel gelişimlerinde yavaşlama ya da durma gibi sağlık sorunları yaşamaktadırlar. Veliler olarak, yaklaşık 4,5 yıldır Bakanlıktan, okullarda sağlıklı ve nitelikli bir öğün yemek ve sağlıklı içilebilir su talebimiz karşısında Bakanlık sessiz kalmayı yeğlemekte; ısrar edildiğinde ya tasarruf tedbirleri kapsamında kısıtlamaya gidildiğini ya da kaynak yetersizliğini gerekçe göstermektedir.
EMEKÇİ HALKTAN YANA DEĞİL
Ekvator, Moğolistan, Peru ve Mısır gibi ülkeler kendi bütçeleriyle öğrencilerine günlük ücretsiz bir öğün yemek sağlayabiliyor. Ülkemiz de, öğrencilerimizin ücretsiz bir öğün yemek ihtiyacını karşılayabilir. Ve bunun için Bakanlığın “kaynak yok” açıklamalarının aksine yeterli kaynak vardır. Fakat bu bir tercih meselesidir. Sağlığa, eğitime ve beslenmeye kaynak bulamayan iktidar, Kamu Özel İşbirliği kapsamında hazine garantili projeler ya da Kur Korumalı Mevduat gibi sermayeye para aktarma araçları söz konusu olduğunda rahatlıkla kaynak bulunmakta ve ödemeler geciktirilmeksizin yapılmaktadır. Bu durum, iktidarın tercihini yoksul emekçi halktan yana değil, sermayeden yana yaptığını göstermektedir. Bu tercih sadece okulda bir öğün yemek talebi konusunda değil, özellikle MESEM uygulamasında, barınma, taşımalı eğitim, eğitimin dinselleştirilmesi gibi eğitimin diğer konularında da görülmektedir.
UCUZ İŞ GÜCÜ
Değerli Veliler, Değerli Kamuoyu; 1977 yılında, örgün eğitimin dışına bir şekilde çıkmış gençlere mesleki eğitim ve beceri kazandırmak amacıyla kurulan ve açık öğretim kapsamında olan Çıraklık Eğitim Merkezleri (ÇEM) daha sonra Mesleki Eğitim Merkezi (MEM)adını almış; 20. Milli Eğitim Şurasında alınan kararla, bu okullar Mesleki ve Teknik Anadolu Liseleriyle birleştirilerek örgün eğitim kapsamına alınmış ve ismi Meslek Edindirme Merkezi (MESEM) olarak değiştirilmiştir. Bu okulların işlevi, ortaokulu bitirmiş, lise eğitimini tamamlamış ya da tamamlayamamış gençlere meslek edindirmektir. Bu okulların resmi olarak işlevi bu olsa da gerçekte, ucuz işgücü olarak görülen çocuk işçilerin, ihtiyaca göre piyasaya transfer edildiği merkezlere dönüşmüştür. MESEM’e kayıtlı iki milyondan fazla ve büyük çoğunluğu 15 yaşın altındaki bu çocuklar, yasa gereği haftanın bir günü okula gitmekte, dört günü işletmelerde asgari ücretin üçte biri maaşla ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılmaktadırlar.
İŞ CİNAYETİ RİSKİ
Bu durum, altında Türkiye’nin de imzasının olduğu Evrensel Çocuk Hakları Sözleşmesine aykırı da olsa, İktidarın sermayeden yana tercihi nedeniyle MESEM uygulaması sürdürülmektedir. Çünkü öğrencilerin maaşları ve sigorta primleri, işsizlik sigortasından, yani çalışanlardan yapılan kesintilerden ödenmektedir. Yani patronların cebinden para çıkmadığı gibi, sendika, grev gibi teferruatlarla da uğraşılmamaktadır. Patronlar açısından MESEM uygulaması bulunmaz bir nimettir. Ancak aynı uygulama çocuk işçiler açısından iş yerleri bir cehennemdir. Çünkü, asgari ücretin üçte biri gibi düşük bir ücretle çalıştırılan çocuklarımız her an iş cinayetlerine kurban gitme riski ile karşı karşıyadır. 2021’de MESEM programının hayata geçirilmesinden itibaren bugüne kadar 316’sı erkek, 20’si kadın olmak üzere 336 öğrenci iş cinayetlerinde yaşamını yitirmiştir.
ÇAĞ DIŞI EĞİTİM
Eğitim sistemimizin en önemli ve can alıcı sorunlarından biri de; İktidarın kendi ideolojisine uygun nesiller yetiştirmek amacıyla sık sık eğitim sistemiyle oynayarak laik, bilimsel, demokratik ve kamusal eğitimden uzaklaşmasıdır. 2012-2013 eğitim öğretim yılında 4+4+4 uygulamasıyla başlayan eğitimdeki geriye gidişler; sınav sistemlerinde yapılan değişikliklerle çocuklarımızın zorla imam hatiplere yönlendirilmeleri, tarikat ve cemaatlerle protokoller imzalanması, ÇEDES uygulamasıyla okullara imamların sokulması, zorunlu seçmeli din dersleriyle dini içerikli ders saatlerinin artırılması ve en sonunda tüm karşı çıkışlara rağmen çağdışı, bilim dışı müfredatın dayatılmasıyla bugünkü noktaya gelmiştir. Ayrıca, ailelerinden uzakta eğitim görmek durumunda olan çocuklarımızın barınma sorunu özellikle çözülmeyerek tarikat ve cemaat yurtlarına mecbur bırakılmaktadırlar. Bu yurtlarda çocuklarımızın başına neler geldiğini çok iyi biliyoruz. Bu durum kabul edilemez. Eğitim, sağlık, beslenme gibi en temel haklardan biri olan barınma hakkıdevlet tarafından çocuklarımıza sağlanmalıdır. 2024-2025 eğitim öğretim yılına başlarken eğitimin sorunlarına şöyle bir değindik. Gördük ki, sıkıntıların kaynağı; İktidarın kendi siyasal ihtiyaçlarına ve ideolojisine uygun, ancak Anayasa’ya, 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununa ve Çocuk Hakları Evrensel Beyannamesi’ne aykırı olarak eğitim sisteminde yapılan köklü değişikliklerdir. S
KAMUSAL EĞİTİME GERİ DÖNÜN
istemde yapılan bu değişikliklerin yarattığı sorunların görülmesine, kamuoyundan gelen eleştiri ve tepkilere rağmen sorunların çözümüne yönelik hiçbir şey yapılmaması, sorun yaratan sistemde ısrar edilmesi, bunun bilinçli bir tercih olduğunun kanıtıdır. Peki, iktidar neden böyle bir tercih yapmakta ve bu tercihinde ısrar etmektedir? Bunun yanıtı, bir taraftan iktidar kendi bekası için, eğitim üzerinden toplum mühendisliği uygulayarak kayıtsız koşulsuz itaat eden bir toplum profili yaratmak isterken; diğer taraftan sermayenin ihtiyaç duyduğu ucuz çocuk işçi ihtiyacını karşılamaktır. Biz veliler olarak, çocuklarımızın, iktidarın kendi ideolojilerine uygun toplum yaratma projelerine alet edilmesine ve emeklerinin sermayeye peşkeş çekilmesine izin vermeyeceğiz. Milli Eğitim Bakanlığı’na her zaman olduğu gibi buradan sesleniyoruz. İktidarın bekası ve sermayenin talepleri için çocuklarımızın ve ülkenin geleceğini karartmaya yönelik gerici uygulamalardan vazgeçin; laik, bilimsel, demokratik, kamusal eğitime derhal geri dönünün.”