Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (ESAM) Kocaeli Şubesi’nin “ Toplumun Kırılması ve Çelikleşmesinde Eğitimin Rolü ” konulu 2025 Ocak ayı söyleşi programına Samsun Üniversitesi Öğretim üyesi Doç. Dr. Adem İnce konuk oldu.
Luxory Garden Otel’de gerçekleşen program ESAM Kocaeli şube başkanı Adem Şahinkaya’nın açılış ve selamlama konuşması ile başladı. ESAM Kocaeli şubesinin onuncu yılını tamamladığı söyleşilerinin 2025 yılı için Toplumsal Değişim ve Çözülme konusunu odak aldıklarını ifade eden Şahinkaya söyleşilerin artık görsel ve yazılı olarak kamuoyunun faydasına sunulduğunu belirtti.
İnce: “Bizde asıl sorun sivil toplumun olmayışıdır”
ESAM Kocaeli’nin konuğu olan Samsun Üniversitesi Öğretim üyesi Doç. Dr. Adem İnce “ Bizde asıl sorun sivil toplumun olmayışıdır. Batıda 13. Yüzyılda başlayan dönüşüm hareketleri sivil toplumun doğuşunu ve daha sonra güçlenmesini sağladı. Bizde hala sivil toplum adına ciddi bir toplumsal dönüşüm sağlanamadı” dedi.
Doç. Dr. Adem İnce konuşmasına Batı toplumları ile doğu toplumlarının özelliklede Türk toplumunun toplumsal değişim ve dönüşümünün felsefi ve sosyolojik değişim süreçlerini anlatarak başladı. İnce “ Bizim sosyoloji ve eğitim anlamında Batı toplumlarından farkımız var. Bizim toplumsal reflekslerimiz ve sorgulamalarımız Batı toplumlarından çok farklı. Eğitim tartışmalarına baktığımızda Batıda eğitimi felsefi, sosyolojik ve teknik olarak tartışan yüzyıllardır bunun üzerine kafa yoran bir birikim var. Bize geldiğimizde eğitim alanında böyle bir birikim yüzyıllardır maalesef yok. Bizde eğitim ve tarih alanında Halil İnalcık ve sosyoloji alanında şerif Mardin gibi isimlerin dışında eğitimi tarihi felsefeyi sosyolojiyi sistemli ve teknik biçimde ele alan literatüre dair incelemeler ve araştırmalar ortaya koyan olmamış gibi neredeyse. Bunu yapan isimlerde zaten yurt dışında yetişmiş kişiler. Bizim sorunumuzu açıklarken Şerif Mardin’in tespiti üzerinden gitmek gerekirse bizim asıl sorunumuz sivil toplumun olmayışıdır aslında. Kartalkaya meselesinden örnekle yola çıkarsak bizim böyle bir olaya tepkimiz nedir? Bizim toplumsal meseleleri ele alışımızda sivil toplum üzerinden bir yorumlama ve refleks geliştirme özelliğimiz yok.
“Osmanlı Aydını sivil toplumun güçlenmesi yerine topyekün İmparatorluğu savundu”
Şerif Mardin’in İdeoloji kitabından hareketle yola çıkarsak orada Osmanlı’nın en güçlü düşünce hareketleri döneminin yıkılış döneminde ortaya çıktığını görüyoruz. Sağcısı, solcusu, milliyetçisi, liberali ne kadar düşünürü varsa çok güçlü değişim ve dönüşüm hareketleri ortaya koymuşlardır. Örnek verirsek Ziya Gökalp, Prens Sebahattin, Mehmet akif, Abdullah Cevdet, Namık Kemal vb. Çok çeşitli ve ciddi bir düşünce yelpazesi oluşmuş İmparatorlukta. Ancak Hepsinin ortaya attığı fikirlerin tek bir amacı var. Hepsi düşünceleri tartışım , meseleler üzerine kafa yormuş ancak hepsi İmparatorluğun yıkılışına karşı çıkmış. Hepsinin amacı İmparatorluğu yıkılmaktan kurtarmak olmuş. Çünkü Osmanlı Aydını İmparatorluğun yıkılışını doğal olarak görmemiş. Mesela Şerif Mardin diyor ki aynı dönemde Avusturya Macaristan İmparatorluğu da yıkıldı orada da vardı düşünürler. Ama oradaki düşünürler İmparatorluğun yıkılmasına karşı çıkmadı. Hiçbirinin derdi İmparatorluğu kurtarmak olmadı. Demin dediğimiz gibi Osmanlı Aydını İmparatorluğun yıkılışını haksız bir yıkılış olarak gördü. Tabi süreç içerisinde olduğunu kabullenmedi. O yüzden de buna sağcısı, solcusu, devletçisi, İslamcısı yani topyekün karşı çıktı. Çünkü onlar devlet yıkılırsa toplumda yıkılır anlayışını benimsemişlerdi. Bu da Osmanlı Toplumunun sivil değil politik bir toplum özellikleri gösterdiğini ortaya koyuyordu. Fakat cevap başka yerde düğümleniyor. İtalyan düşünür Gramsci’nin Hegemonya teorisini açıkladığı başat kavramı olan sivil toplum kavramında gizli. Orada Gramsci diyor ki benim teorim her toplum için geçerli değildir diyor. Benim teorim mesela Osmanlı Toplumunda geçerli değildir diyor. Neden? Çünkü Osmanlı Toplumunda sivil toplum yoktur diyor. Yani bizde devlet o dönemde çok güçlü idi ve toplum aslında politik bir toplumdu. Devlet neredeyse herşey idi. Şimdi de durum aynı aslında. O yüzden Kartalkaya gibi olaylarda biz hep ilk önce Devlet nerede diyoruz. Sivil Toplumun geliştiği toplumsal reflekslerimiz yada sorgulamalarımız olmadığı içim tarihsel kodlarla düşünme şeklimiz devam ediyor.
“Eğitimi de devlet-okul bağlamında tartışıyoruz.”
“İşte eğitimde de durum aynı aslında. Eğitimde de sorunlarımızı tartışırken hep Okul-Devlet bağlamında tartışıyoruz. Eğitimin sadece okulda verilebileceğini düşünüyoruz. İvan İllich’in Okulsuz Toplum diye müthiş bir kitabı var . Mesela okulun en büyük zararı nedir dediğimizde okulun en büyük zararını “ Muhayyileyi Okullulaştırır diyor. Yani eğitimin okul dışında olamayacağını kodlar düşünce dünyasına. Yani çocuk okula aittir ve eğitim sadece okulda olur. Ayrıca eğitim dediğimizde yine aklımıza gelen ilk şey öğretim oluyor. Asında eğitim ayrıdır öğretim ayrıdır. Eğitimi konuşurken ilk önceliğimiz Milli Eğitim oluyor mesela. Bunlar da yine politik bir toplum olduğumuzun göstergesidir yine. Eğitim alanında da meselelerimizi sivil alanda tartışamıyoruz.”
“Başkasının türküsünü çalıyoruz”
“İşte eğitim dediğimizde anladığımız öğretim alanı aslında bizim kurgulamadığımız bir alan. Biz bugün başkasının bestelediği bir şarkıyı çalıyoruz. Eğitim bilimci arkadaşlar Avrupa’da öğretim alanında ne üretildiyse teorik olarak felsefi olarak nazariyeler olarak onu alıp Türk eğitim sistemine uyarlama çabasındalar. Yani eğitim meselemizin özeti budur. Batıda ne üretiliyorsa onu alalım bizim eğitim sistemimize koyalım. Tek dertleri anladıkları bu. Ama anlamadığımız mesele şu. Eğitim aslında toplumsal bir mesele. Eğitimdeki amaçlarımız nelerdir? Toplumun eğitim anlamında ihtiyaçları nelerdir? Öncelikle bu sorulara cevap aramamız lazımken biz Batıda ne üretildiyse onu alıp uygulama derdindeyiz. Batının eğitim anlayışı bireyci anlayışlar temellendirilen rasyonel Akıl üzerine kurulmuştur. Seküler özellikler içeren bir toplumsal zemine dayanan bu anlayışı herhangi bir eğitim sistemine uyarlarken toplumun ihtiyaçları ve beklentileri hesap edilemezse istediğiniz toplumsal değişimi ve dönüşümü gerçekleştiremezsiniz. Batıda bireyci anlayışla temellendirilen Rasyonel Akıl hiçbir değeri benimsemez ve tümünü yıkılması gereken birer toplumsal unsur olarak görür. Batıda “Tanrı öldü şimdi cenazesini nereye kaldıralım” diyen anlayışı alıp bizim toplumumuza uyarlamaya çalışırsanız ne Batı toplumuna benzeyen ne de kendi değerlerini yansıtan bir eğitim sistemi kuramazsınız. Allah’tan bizde toplum hala tam anlamıyla bireyselleşmemiş durumda” dedi. ”
Söyleşinin sonunda ESAM Kocaeli Şube Başkanı Adem Şahinkaya tarafından Doç. Dr. Adem ince’ye plaket taktim edildi.